Vatan Komiserim, Vatan Komiserim!... Ne oldu Rıfkı, hayırdır? Bu ne telaş… Komiserim sizin silahı bulamadım. Tarif ettiğiniz gibi sizin geçtiğiniz noktalardan adım adım ilerledim lakin sizin silaha ulaşamadım. Sizce bu durum garip değil mi, efendim? Doğru söylüyorsun Rıfkıcığım, bence de bu işte bir gariplik var. Yer yarılıp da içine girmedi ya… Aman aslanım gözünüzü dört açın. Sonra başımız derde girmesin. Rabbim dert verip derman aratmasın. Amin inşaallah Vatan Komiserim. Bana Lütfü’yü çağır hemen. Başüstüne komiserim. Rıfkı bir fişek gibi Lütfü’nün yanına varıverdi. Lütfü, Lütfü yetiş dostum, yetiş… Vatan Komiserin sana acil ihtiyacı var. Tamam Rıfkı, hemen gidiyorum yanına. Lütfü ivedi bir şekilde Vatan Komiserin yanına geldi. Lütfü büyük bir heyecanla emret komiserim, dedi. Vatan, nasılsın Lütfücüğüm? dedi. Sağ olun komiserim sağlığınıza duacıyız. Yiğidin sana işim düştü. Bu hadise gerçekleşmeden önce bir gazeteciyle tanışmıştım. Sormayı bir an için unuttum hangi gazetede çalışıyor. Bir bakıver neyin nesi bu adam. Ha bu arada da adı Barış. Böyle biri var mı? Varsa eğer bir ay boyunca takibe al geceli gündüzlü ne iş yapar, nereye gidip gelir… Bak bakalım ne çıkacak. Çünkü ortalarda görünmüyor. Hadise cereyan ettiğinde ardım sıra geliyordu. Şimdi eser yok kendisinden. Şüpheli bir durum var. Bu arada benim silah da yok ortada. Bilgin olsun… Tamam efendim. Siz merak buyurmayın ben bu işi hızlı bir şekilde çözümleyip karşınıza bir Hızır gibi çıkarım inşaalllah. İnşaallah aslanım… inşaallah. Bu arada Başkomiser Sinan merkeze geçmişti. Vatan’ın ilginç ve esrarengiz fikirlerini dinlemek için onu sabırsızlıkla bekliyordu. Vatan kendi kendine sabah sabah yine işimiz hareketli başladı, diyordu. Karnı da acıkmıştı. Etrafa bakındı bir simitçi gördü. Hey, delikanlı gel bakalım buraya! Bir simit versene… Tabii ağabey buyur. Afiyet olsun… Sağ olasın koçum. Sen hep simit mi satarsın? Evet ağabey. Okumuyor musun, okula gitmiyor musun? Okuyorum ağabey lakin okula gitmiyorum. O nasıl iş öyle? Okula gitmeden okumak olur mu? Açık öğretim okuyorum, efendim… Evet, güzel… Aferin sana koçum. Devam et… Allah muvaffakiyet versin. Teşekkür ederim ağabey. Vatan simidi yeğince canı üstüne geldi. İçinden bir bardak da çay olsaydı ne güzel giderdi yanında… der demez, buyurun memur bey çayla simit iyi gider, dedi çarşı esnafından Ökkeş Efendi. Sağ ol dayı Allah razı olsun senden… Senden de evladım, senden de… Sen ne iş yaparsın, dayı? Ben bu çarşıda konfeksiyon işiyle uğraşırım evladım. İyi maşallah, Allah hayırlı işler versin. Amin cümlemize inşaallah. Hayırdır nedir son durum? Vallahi ne diyeyim Ökkeş Dayı, Allah yüzümüze baktı. Ödemiş sadakamız varmış. Çok şükür olayı kıl payı atlattık. Lakin artık bu saatten sonra daha uyanık ve dikkatli olmamız gerekir. Bunların hepsi biraz da bizden kaynaklanıyor. Birbirimize daha çok sahip çıkmalıyız. Memleket büyüyor. Büyüdükçe sorunlarda büyüyor. Kim ne, neci, nedir? Belli değil… Herkes birbirine yabancılaştı. Herkesin başında bir geçim sıkıntısı var. Saygı sevgi azaldı. Büyük, büyüklüğünü yapmıyor; küçük, küçüklüğünü yapmıyor. Bakarsın ki herkes kendine göre haklı, Nasrettin Hoca’nın dediği gibi… Tez zamanda kendi gelenek ve göreneklerimize, örf ve adetlerimize sahip çıkarak toparlanmalıyız. Canlı, diri, bir olmalıyız. Tek ruh tek beden olmalıyız. Özellikle de komşu haklarına dikkat ederek komşuluk ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Böylece kim neyin nesi, belli olur. Yabancı kimse kalmaz. En azından herkesi tanımış oluruz. Doğru söylüyorsun, evladım. İster istemez iyice yozlaştık. Hısım akrabayı, eşi dostu iyice unuttuk. Ya düğün dernekte ya da bayramda, cenazede bir araya geliyoruz. Durumumuz pek de iç açıcı değil… Devam edecek…