Evet maneviyat olmadan, madde tek başına sıkıntı getirir. İşte içinde bulunduğumuz durum böyle bir şey! Zenginlik var, huzur yok!
Dedik ki düzelmeye kendimizden başlamalıyız. İyi de nasıl olacak bu iş öyle kolay olsa herkes nefsine karşı başarılı olur du değil mi?
Ancak imkansız değil, atalarımız bunun çaresini bulmuşlar. Gönül doktorları yetiştirmişler. Nefis muhasebesi yapılan kurumlar oluşturmuşlar.
Mevlana der ki; “ Nefis Firavun gibidir, sakın doyurma yoksa başına kral kesilir!” İmam Gazali ise; “ Kul ile Rabbi arasında ilk perde kulun nefsidir!
Demek ki, nefis büyük bir düşman hepimize, bunu yaşarak görüyoruz. Çoğu zamanda engel olamıyoruz, gücümüz yetmiyor. Çünkü yol ve yöntemleri bilmiyoruz…
Şunu bilmek gerek, ilk insan da, son insanda nefsiyle sorunludur. Tam bir başbelası, bir de yardımcıları var…
Ömer Paksu hocamda(Allah uzun ömür versin) bize derdi ki; “ Oğlum nefis ölmez, sen ölmeden. Küçülür, büyür senin mücadelenle doğru orantılı hareket eder. Aynı zamanda alabaşlı it gibidir, aşırı isteklerini yerine getirirsen, perişan olursun…
KÖTÜLÜĞÜ EMREDER
Yusuf Suresinde nefisle ilgili olarak:“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” Der.
“Ayet-i kerimenin ifade ettiği açıdan bakıldığında, nefisle muhasebenin zorluğu görülür. Çünkü nefsi kontrol etmek için insanın kendi iradesi ile Allah’ın merhameti bir arada olmalıdır. İlahî rahmet olmadan nefsi hesaba çekmek ve onun zararlarından korunmak mümkün değildir. Bunun için kişi ilahi rahmeti elde etmeyi sağlayacak olan ideal bir hayat yaşamaya mecburdur.
Kötülük yapan ya da kötülüğe vasıta olan bir insan nasıl sorgulanmaktan hoşlanmıyorsa kötülüğün ilk hareket noktası olan nefis de hesaba çekilmekten hoşlanmaz.
Bu nedenle, kendi kendisiyle hesaplaşan insan öncelikle bu anlayışı aşmak mecburiyetindedir. Bu anlayıştan kurtulmak mümkün olmadığı zaman, nefsi beğenmek, onu kusursuz görmek ve nefsin bütün isteklerinin haklı sebeplere dayandığı düşüncesine kapılmak kaçınılmaz bir sonuçtur.
Böyle bir sonuç ise Allah’a kulluk gayesiyle yaşaması gereken bir müslüman için, telafisi mümkün olmayan problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur.
Kur’an-ı Kerîm’de nakledilen bir çok olay bize Allah’a karşı gelmenin ve haktan yüz çevirmenin en önemli en önemli sebeplerinden birinin «nefsi üstün görmek ve onu kusursuz saymak» olduğunu göstermektedir. (Kaynak İslam ve Hayat)
NEFSİNİ İLAHLAŞTIRMAK
“Nefsi her şeyden üstün görme” anlayışının en tehlikeli noktası, nefsi ilah olarak benimsemektir. Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır.
Casiye(23) ayet bu konuya şöyle ışık tutar. “Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
Şunu söylemek istiyorum, nefisle mücadele hiç kolay değil ama imkansızda değil. Burada kalbi, ruhu güçlendirmek, az yemek, az konuşmak, az uyamak gerekiyor.
Boş kaldıkça zikir yapmalı, doymadan yemekten kalkmalı, acıkmadan yememeli. Yerken, midemizin üçde birini yemek, üçde birini su ve geri kalanını boş bırakmalı birde dilimizi tutmalıyız.
İşte o zaman nefisle mücadele Allah’ın da(cc) yardımı ile başarılacaktır.
Birde gönül evlerinde gözyaşı geceleri yapmalı…
Ey nefsim; duydun mu?
Peki kalın sağlıcakla.