Yıllar önceydi, Şah&Sultan, Öd, Babilde Ölüm İstanbul’da Aşk gibi daha bir çok romanın yazarı olan Prof. İskender PALA konferans vermek üzere şehrimize gelmişti. Konferansına şu sözlerle başlamıştı. “Şehrinizi gezdim, şehrinizin bir ruhu var, o ruhu koruyun, kaybolmasına izin vermeyin.” Kahramanmaraş için söylenecek en güzel sözdü bence. Şöyle düşünebilirsiniz, şehirlerin ruhu mu olurmuş, ruh insanda olur. Haklısınız ruh insana özel bir durumdur, zaten şehirlere ruh veren de o  şehirde yaşayan insanlar değil midir? O şehrin çarşılarına, caddelerine, sokaklarına, ibadethanelerine, hanlarına, hamamlarına, bağlarına, bahçelerine, evlerine, konaklarına hep o şehirde yaşayanların ruh hali siner. Bir zaman sonra o şehir insanlaryla  bütünleşir, birbirinden ayrılmaz hale gelirler. Bu şehirde bir ömür geçiripte, bu şehre ruh veren mekanlardan habersiz birçok kişinin olduğu bir gerçektir. Bu şehre ruh veren, değer katan en önemli husus Anadolu’nun kurtuluşuna önderlik etmesidir. Dünyadaki tek İstiklal Madalyalı şehir bizim şehrimizdir. Bu şehir şairler başkenti, edebiyatçılar şehridir. Karacaoğlandan Yedi Güzel Adama ve daha niceleri bu şehre ruh veren ana damarlardır. Bir de çoğumuzun, haberinin bile olmadığı, zaman zaman araçlarımızla yanından geçip gittiğimiz mekanlar vardır. Gözönünde olup herkesin bildiği yerlerden bahsetmiyorum, bizleri evleri, konakları , camileriyle beş altı yüzyıl önceye götüren yerlerden bahsediyorum. Kurtuluş Mahallesi, İsa Divanlı, Sakarya, vs. Hiç buraları yaya olarak gezdiniz mi, o dar sokaklarda tarihe yolculuk ettiniz mi? Yüzyılların tüm sıcaklığını içine sindirmiş şirin, asil ve mütevazi Camilerinde hiç olmazsa bir Cuma Namazı kıldınız mı? O ihtişamlı konakları hayranlıkla izlerken uzun uzun bakakaldınız mı? Eğer bu güne kadar yaşadığınız şehrin görülmesi gereken bu mekanlarını görmediyseniz, bir an evvel eşiniz, çocuklarınız, hatta dostlarınızıda alarak gezin. Gezin ki bugünden geleceğe miras bırakabileceğimiz yegane yerlerin yine bu mekanlar olduğunu sizler de anlayacaksınız.   Bugün Kahramanmaraş’ın modern yüzü olarak cazibe merkezi haline gelen yerlerdeki hiçbir yapının, çok değil yüz yıl sonra ayakta kalmayacağını, yıkılıp yerine yeni binalar yapılacağını herhalde hepimiz biliyoruz. Özellikle 20. Yüzyılın ortasından itibaren yapılan yapıların tamamı sıradan, mimari özelliği olmayan beton yığınlarıdır. Geçmişten bize emanet olan bu yerleri ve mekanları gelecek nesillere  taşımak ise öncelikle bu şehirle ilgili hayelleri olan, yetkililerin sorumluluğundadır. Adını bu şehrin tarihine yazdırmak isteyenler yalnız gelecek için değil, bugün de şehrimize değer katacaklardır. Bahsettiğim bölgede özellikle son on yılda Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce yapılan çalışmalar gerçekten takdire şayandır. Biz başka bir şeyden bahsediyoruz.  Bedesten, Ulu Cami, Taş Mederese, Kale, Boğazkesen Cami, ve bu eserlerin doğusunda kalan yerleşim yerlerini içine alacak şekilde vizyoner bir bakış açısıyla ele alınıp, korumaya alınmış yapılar haricindeki yapıların yıkılıp, tarihi bir bakış açısıyla yeniden inşaa edilmesi, şehrimize yeni bir çehre, emanate sahip çıkıp gelecek nesillere ulaştırma, dizi ve film çekimi için uygun platolar ve beraberinde ekonomik getiri. Bir ata sözüyle bitirelim:” Gafile kelam, nafile kelam” Kalın sağlıcakla.