BELAYA AŞİNA OLMAK

Abone Ol

Dünyanın hiçbir derdi bizi yıldırmamalı.

Çünkü biz mü’miniz; Allah’a inanıyoruz, güveniyoruz,itimad ediyoruz.

Îmânımız bize öyle bir ümit ve ricâ kapısı açıyor ki,aslında yüz bin dünya derdi de gelse yine hafif kalır, yine çekilir cinstenolur.

Fakat biz şüphesiz, dertten ve belâdan Allah’asığınıyoruz, sığınmalıyız.

Çünkü Allah’a sığınmak bir ibâdettir.

Cenâb-ı Hak bütün canlıların, bütün hayvanâtın, bütünmahlûkatın, bütün kullarının yegâne umududur. Herkes, her derdinde, herkederinde, her ıztırabında yalnız Cenâb-ı Allah’a sığınır, yalnız Cenâb-ıAllah’tan ümit eder.

Umutların tükendiği her noktada, Allah’ın rahmet ve umutkapısı hep açıktır.

Emîn olmalıyız ki, Allah Kendisine ilticâ edenlereşefkatle ve merhametle yardım eder.

Mü’min, bütün kapılar yüzüne kapansa da, yalnız Allah’tanummaya devam eder, Allah’tan umudunu hiçbir zaman kesmez.

Bela ve sıkıntılar insanın takatini bitirir, belinibüker.

Hele bunlar aşk belasıysa..

Divan edebiyatının usta şairi Fuzulî, aslını ve bugünküTürkçesini verdiğimiz yukarıdaki beyitte, âşığın belalarla iki büklüm halegelmesini, “yolda karşılaşılan bir tanıdığı selamlamak veya ona tevazugöstermek maksadıyla eğilme” sebebine bağlıyor.

Eğilmeye sebep olan bu “aşina”lar ise aşk uğrunakatlanılan “bela”lardır.

Fuzulî’nin bu zarif nüktesinden, aşk yolunun belalarladolu olduğu, âşığın her adımda bir sıkıntıyla karşılaştığı, yahut kendisini ikibüklüm edecek kadar etkilemesine rağmen âşığın bu belalardan yüksünmediği,hatta bunları bir dost gibi karşıladığı anlamlarını çıkarmak mümkün.

Fakat bu ve benzeri çağrışımlarla yapılabilecek bütünyorumlar beytin zahirine, yani ilk bakışta görünen yanına aittir.

Beytin batınına başka bir anlam daha gizlenmiştir ki asılanlatılmak istenen budur.

Şair “yolcu” anlamına “tarik ehli” ibaresini, sıkıntıveya eziyet anlamına da “bela” kelimesini özellikle seçerek beytin batınına yolveriyor.

Zira “tarik ehli”, herhangi bir yolcudan ziyade, birtarikate intisap etmiş tasavvuf erbabını anlatır.

Asıl ipucu olan “belâ” ise, Arapçada lafzen “evet”anlamında bir tasdik sözüdür aynı zamanda.

“Belâ” lafzı, tasavvufla ilgili herhangi bir kavramla birarada kullanılmışsa, Araf Suresi’nin 172. ayetindeki “ahd”e işarettir.

Bu ayette, Cenâb-ı Hakk’ın “Bezm-i Ezel”deki “Elestübi-rabbiküm?” (“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”) hitabına, ruhlarımızın “Kâlû:Belâ!” (“Evet, sen bizim Rabbimizsin” dediler) cevabı nakledilmektedir.Hatırlayan olacaktır; eskiden mahalle mekteplerinde “Ne zamandan berimüslümansın?” sorusuna, “Kâlû Belâ’dan beri” cevabını öğretirlerdi.

“Belâ” misakına “âşina” olmamız, bu kavlimizin ruhumuzdamündemiç olmasındandır. İnsan kendi hakikatine yönelir, ruhunu nefsinintasallutundan kurtarır, kısaca “kendini bilir”se, ahdini de hatırlar. Biraz dabu sebeple “Kendini bilen Rabbini bilir” denilmiştir.

İşte insan, ezelde verdiği söze sadakati ilesınanmaktadır dünya imtihanında. Bu dünyaya gelen insanlardan bir kısmımisakını unutur, yolunu şaşırır, dalâlete düşer. Bir kısmı ise ahdine vefagöstermiş, Allah’a giden bir yola girmiştir.

“Yolda oldukları” için “ehl-i tarik”tirler. Nefsin,hevanın, dünyanın peşine değil, asl’a ulaşma arzusuyla ebedî saadetin peşindeyürüdüklerine göre, Elest Bezmi’nin safasından da dünyanın hakikatinden dehaberdardırlar.

Şimdi beyte bir de bu çerçeveden bakalım: Şair yahut âşıkbir “yol” katediyor. Bu, dünya hayatıdır. Cemâl-i Mutlak olan Allah’a ulaşmaiştiyakı, O’nun aşkıyla yürümesi, nihayet kendini “tarik ehli” diye nitelemesi,dünya hayatındaki bu yolun sırât-ı müstakîm olduğuna işarettir.

Zaten her adımda ezelde verdiği sözü hatırladığını, daimabu misakı gözettiğini söylemektedir. “Belâ” (Evet, sen bizim Rabbimizsin) kavliiçin “hatırladıkça” yerine “gördükçe” demesi “yakîn”e, yani imanın en üstmertebesine delâlet eder.

Biz Bezm-i Elest’te Cenâb-ı Hakk’a her hâl ü kârda O’nakul olacağımıza dair söz vermiştik.

Yani ubudiyet sözü. Ubudiyet yahut kulluk, ibadeti icapettirir.

İşte bu yüzden bazen iki büklüm olur; “rükû”a gider.Bazen tevazu’ eder; secdeye varır.

Tevazu’un bir manası da “secde”dir.

Hülasa şair, Allah’a verdiği kulluk sözünü her daimaklında tuttuğunu, bu yüzden ibadetle, taatle, namazla meşgûl olduğunuanlatıyor. Böyle bir meşgûliyeti “yol almak” şeklinde takdim etmekle de Allah’aancak böyle ulaşılabileceğini anlatmak istiyor.

Beytin zahirindeki ince şikayetle batınındaki rıza vegönül genişliği arasında sezilen tezat ise dünya imtihanının bir başkavechesine işaret ediyor. İbadet bazen zorluğu, bazen devamlılığı, bazen dünyameşakkati sebebiyle sabrı ve kararlılığı gerektirir. Bu bir zorluktur.

Mümin olarak alenen şikayet etmezsiniz elbette ama neticedegönüllü de olsa katlandığınız bir “zorluk” kabul edersiniz bunları. Bazıları dazevkle, iştiyakla, aşkla yapar ibadetlerini.

Aradaki fark, tıpkı bu beyitte olduğu gibi, bakışaçınızla alakalıdır.

Bazısı “kesret” ağına takılır, bundan kurtulma çabasınınsıkıntılarıyla yol alır.

Bazısı kesretin arkasındaki “vahdet”i görür, onunlezzetiyle kendini de, masivayı da fark edemez ki şikayete yahut siteme mahalolsun.

Kalın Sağlıcakla…